Donald Winnicott, çağdaş psikanalizin en özgün düşünürlerinden biri olarak, bireyin duygusal gelişiminde erken ilişkilerin belirleyici rolüne dikkat çeker. Ona göre sağlıklı bir psikolojik gelişim, bebek ile bakım veren (çoğunlukla anne) arasındaki yeterince iyi bir ilişkilenmeye bağlıdır. “İyi-enough anne” (good-enough mother) kavramı, annenin kusursuz değil, ama yeterince duyarlı ve tutarlı şekilde bebeğin ihtiyaçlarına cevap verebilmesini ifade eder.
Winnicott, bebeklerin ilk yaşantılarında annenin “tutma” (holding) işlevini yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir destek olarak tanımlar. Annenin bebeğin kaygısını düzenleyebilmesi, çevreyi onun için anlamlandırabilmesi, bebeğin dış dünyayı güvenli bir alan olarak deneyimlemesine olanak tanır. Bu güvenli temel, bireyin gerçek kendilik (true self) duygusunu geliştirebilmesi için gereklidir. Aksi halde, bebek çevresel taleplere uyum sağlamak adına sahte bir kendilik (false self) geliştirebilir.
Bu gelişimsel sürecin bir diğer önemli unsuru da geçiş nesnesidir. Bebek ile anne arasındaki ayrışmanın ilk izleri, bir oyuncak ya da battaniye gibi geçiş nesneleri aracılığıyla deneyimlenir. Bu nesneler, içsel dünya ile dışsal gerçeklik arasında bir köprü işlevi görür. Winnicott bu alanı “potansiyel alan” ya da oyun alanı (play space) olarak tanımlar. İşte bu yaratıcı alan, yalnızca çocuklukta değil, yetişkinlikte de ruhsal iyileşmenin ve keşfin temelidir.
Psikanalitik terapide de terapist, zamanla “iyi-enough anne” işlevini üstlenerek danışana duygusal bir tutma ve düşünsel bir oyun alanı sunar. Böylece danışan, içsel dünyasını güvenli biçimde ifade edebilir ve gerçek kendiliğine doğru bir yolculuğa çıkabilir.
“İnsanın yaratıcı olabilmesi, gerçek kendiliğini sürdürebilmesine bağlıdır; ve bu, ancak yeterince iyi bir çevrede mümkündür.”
— D. W. Winnicott, Playing and Reality (1971)